19.Temmuz.2023 | #1 |
Çevrimiçi
~Sadness~ |
Aferim Evlat...
Ünlü yazar Ayn Rand’ın muhteşem kitabı “Atlas Silkindi”de sorulan bir soru var: “Eğer öldüğünüzde, sizden önce yaşamış o bütün büyük insanlar, fark yaratmış büyük beyinler tarafından karşılansaydınız, ne duymak isterdiniz onlardan?” Kitapta bu soru sanki karakterlerden birine soruluyormuş gibi, ama aslında hepimize soruluyor gibi değil mi sizce de biraz?
Evet, siz, ey okuyucu, diyelim ki öldünüz, ve öldüğünüzde her nasıl bir yerse orası öte dünyada baktınız ki sizi karşılayanlar o sizin büyük kabul ettiğiniz, hayranlık duyduğunuz kişiler, bilim adamları, sanatçılar, yaratıcılar, düşünürler, devlet adamları, kaşifler, mucitler, yazarlar, müzisyenler, iş adamları... Karşınızda duruyorlar. Ne duymak isterdiniz bu kişilerden, ne demelerini isterdiniz size, nasıl karşılasalar sizi mutlu ederdi, hangi sözleri yüreğinize dokunurdu, eve geldim hissi uyandırırdı sizde? Yazının devamını okumadan biraz düşünmenizi, hatta belki not almanızı öneririm. Düşünüp yazdınız mı? Ayn Rand’ın buna yanıtı, benim içimde bir şeyleri yerinden kıpırdatıyor, gözlerimin dolmasına yol açıyor: “Aferin evlat, iyi iş çıkardın!” Evet, gerçekten de tarihteki bu büyük insanlardan, büyük zihin ve kalplerden duyulacak bundan daha güzel bir şey var mı sizce? “İyi iş çıkardın, aferin, bu dünyadaki zamanını layık olduğu şekilde geçirdin!” Peki yaşamınıza, seçimlerinize, ve odaklandığınız şeylere baktığınızda, bu cümleleri duyabilecekmişsiniz gibi geliyor mu size? Sakın yanlış anlamayın, yaşamınızın ve ulaştıklarınızın değerini sorgulamıyorum, sadece yaşam yöneliminizi sorgulamanızı rica ediyorum. Yani yeni buluş yapıp yapmadığınız veya yeni bir kıta veya gezegen keşfedip keşfetmediğiniz değil ilgilendiğim. Benim sorduğum soru bunlarla alakalı ama bambaşka bir soru: “Yaşamınızı, size verilenleri, elinizde olanları en iyi şekilde kullanmayı amaçlayarak, yapabileceğinizin en iyisini yapmaya çalışarak mı yaşıyorsunuz, yoksa bahanelerin ve yaşamın arkasına saklanarak mı?” Belki bir bilim adamı olabilirsiniz, belki bir müzisyen, belki bir öğretmen, belki bir yönetici, belki bir işçi, belki bir muhasebeci, belki bir mühendis, belki bir anne, belki bir baba, ve belki bir öğrenci. Soru şu: Her ne olursanız, her nerede olursanız olun, yaptılarınıza, şu anda yaptığınız seçimlere, söylediklerinize, başkaları ile kurduğunuz ilişkilere, ürettiklerinize, ürettiklerinizin kalitesine ve miktarına, kendisi için ayakta durduğunuz şeylere, yani yaşamınızın şu anki resmine baktığınızda, “işte yapabileceğimin en iyisi bu!” diyebiliyor musunuz hiç kimseyi, koşulları ve kendinizi suçlamadan, suçluluk hissetmeden? Böyle gelmiş böyle gider demeden yaşayabiliyor musunuz? Canım, bir şeyler de eksik kalsın demeden elinizden gelenin en iyisini yapabiliyor musunuz? Aslında bunu yapmamam lazım ama diyerek yaptığınız şeyler var mı? En önemli değerim dürüstlük dediğiniz ve buna inandığınız halde nedenini pek de bilmeden derinlerde bir yerlerde kendinizi belirli belirsiz üçkağıtçı hissediyor musunuz? Sonuçlardan bahsedildiğinde kendinizin haksızlığa uğradığını savunmak için harcadığınız enerji, o sonuçları üretmek için harcadığınızdan daha mı fazla? Hep başkaları mı suçlu? Gerçekten, eğer “aferin evlat, iyi iş çıkardın, yanımıza gelmen bizi onurlandırır” cümlesini duymak bir hayal olmasaydı, gerçekten olabilseydi böyle şeyler, neler yapardınız? Hangi seçimleri farklı yapardınız? Şu anda yapmakta olduğunuz neleri yapmayı bırakır, neler yapmaya başlardınız? Kim olurdunuz? Yaşamınızı hangi temel değer ve prensipler üzerine kurardınız? Nelerden kesinlikle feragat etmezdiniz? Yaşamınızda kesinlikle olmasını istediğiniz neler olurdu? Neleri yaşamınıza kesinlikle sokmazdınız? Bırakın öte tarafı, bırakın geçmiş büyükleri... Sizin, bu akşam yatağınıza yatarken kendinize “aferim evlat, iyi iş çıkardın bugün, ben olmaktan gurur duyuyorum” diyebilmeniz için ne lazım? |
|
|