14.Kasım.2022 | #1 |
Çevrimdışı
~ Www.ircforumda.net ~ |
Edebiyatın Direnen Kadınları
Duygu Çayırcıoğlu ‘Kadınca Bilmeyişlerin Sonu’nda Füruzan, Sevgi Soysal, Tezer Özlü, Sevim Burak, Leylâ Erbil, Nezihe Meriç ve Adalet Ağaoğlu’nun eserlerini feminist edebiyatın kuramsal çerçevesinde ve kadın hareketinin tarihsel perspektifiyle inceliyor. Türkiye’de feminist hareket iki ayrı ‘dalga’ ile tarihsellendirilir. İlki Osmanlı’nın son döneminden Cumhuriyet’in ilk yıllarına uzanan, çoğunlukla Sufrajet hareketine referans veren dönemken diğeri bugüne değin uzanan, politik olarak feminizmin bu topraklarda kök salmasına yol açan 1980 sonrası ikinci dalgadır. Bu tip dönemselleştirilmeler doğrudan bir başlangıç ve bitişi imlemese de ister istemez kesintili bir duruma işaret eder. Duygu Çayırcıoğlu’nun tez araştırmasından yola çıkarak kitaplaştırdığı ‘Kadınca Bilmeyişlerin Sonu/1960-1980 Döneminde Feminist Edebiyat’ tam da bu kesintili algıdan hareket ederek kadın yazarların edebiyatta kadın hareketinin devam ettiricisi olduklarını ortaya koyarken, aslında böyle bir kesintinin olmadığını, yazınsal alanda kadınların sorgulamaya, eleştirmeye, anlamaya, direnç göstermeye devam ettiklerini vurguluyor. Feminist tarih yazımı sayesinde, kadınların yazıyla ilişkilerinin bir geçmişi olduğunu biliyoruz artık. Kabul edilen edebiyat kanonunun dışında kalmaları, dahası bırakılmaları, hemen her dönem karşılaştıkları bir durum. Çayırcıoğlu hem kadın yazarlar tarafından devamlılık gösteren farkındalığı hem de edebiyatın feminizmi besleyen damarını görünür kılıyor. 1960-1980 yılları arasındaki 20 yıllık dönemi inceleyen ‘Kadınca Bilmeyişlerin Sonu’nda ele alınan yazarlar, edebiyatın imkânlarıyla yarattıkları karakterler üzerinden toplumsal cinsiyet kalıplarına karşı çıkarlar; karakterleri ataerkil sistemi ifşa eder ve çoğu zaman ayrıksı, tuhaf, deli bulunmak pahasına direnirler. Çayırcıoğlu yedi yazarın eserini feminist edebiyatın kuramsal çerçevesinde ve kadın hareketinin tarihsel perspektifini göz ardı etmeden incelemiş. Füruzan’ın ‘47’liler’ (1974), Sevgi Soysal’ın ‘Tante Rosa’ (1968) ve ‘Yürümek’ (1970), Tezer Özlü’nün ‘Çocukluğun Soğuk Geceleri’ (1980), Sevim Burak’ın ‘Yanık Saraylar’ (1965), Leylâ Erbil’in ‘Tuhaf Bir Kadın’ (1971), Nezihe Meriç’in ‘Korsan Çıkmazı’ (1961) ve Adalet Ağaoğlu’nun ‘Ölmeye Yatmak’ (1973) kitaplarını ele alır. Bu yazarları seçmiş olmasının nedeni, kendi dönemlerindeki diğer yazarlara göre özgün, yenilikçi edebiyat anlayışları olduğu kadar, ortaklaştıkları bir diğer nokta da araştırmaya konu olan kitaplarının bildungsroman türünde yazılmış olmasıdır. Yazarın Jale Parla’dan yaptığı alıntıyla bu roman türü “kişilerin büyüme ve bilinçlenme hikâyelerini işleyen anlatılar”dır. Böylelikle yazar, kadın karakterleri aracılığıyla kendilerine (karakterlerine) biçilen toplumsal kalıpları ve bununla mücadele süreçlerini aktarır. Yazar, 1960’larla birlikte bu türdeki romanların sayıca artışına da dikkat çeker. Çayırcıoğlu’na göre, incelediği yazarların egemen söylemin içinden konuşmuyor olmaları da onları ortaklaştırıyor. Nezihe Meriç’in Meli karakteri, kendinden beklenen role uymuyor ve direniyor. Oysa ‘Yanık Saray’ın öykülerindeki kadınlar bu roller altında ezilirken çıkış yolunu intihar olarak görüyor. Sevgi Soysal’ın ‘Tante Rosa’sı ise toplumsal baskıya net biçimde karşı çıkıyor. Adalet Ağaoğlu’nun Aysel’i anneliğe atfedilen kutsallığın farkındadır ve kadınlık halleriyle hesaplaşması yetişkin bir kadın olduğunda da sona ermez. Tezer Özlü baba karakteri üzerinden militarist eril söylemi ifşa eder. Leylâ Erbil’in ‘Tuhaf Bir Kadın’ında tuhaf olanın aslında kadın değil toplum olduğu vurgusu öne çıkar. Füruzan’ın ‘47’liler’inde bir Cumhuriyet kadını olan Nüveyre’nin söz konusu annelik olduğunda ne kadar ataerkil bir zihniyete sahip olduğu vurgulanırken, çatışma kızları ve oğlu ile kurduğu farklılaşan ilişki üzerinden izlenir. İkinci dalga feminist hareket tam da bu toplumsal cinsiyet kalıplarına, ataerkil düzene karşı çıkan politikaları mücadelesine taşıyacaktır. Öncesinde ise edebiyat bu işlevi görür. Çayırcıoğlu’nun incelediği dönem aralığında zaman zaman sezgisel, zaman zaman bilinçli olarak kadınlık durumunun sorgulanması, ataerkil sistemin eleştirisi edebiyatın güçlü kalemlerince yapılır. ‘Kadınca Bilmeyişlerin Sonu’, kadın hareketinin dalgaları arasındaki geçişin izinin edebiyat üzerinden sürülebileceğinin bir örneği olarak feminist çalışmalar alanına yapılan önemli bir katkı. Kaynak Hürriyet |
|
|