29.Ocak.2021 | #1 |
Çevrimiçi
~ Www.ircforumda.net ~ |
Melekler ve Şeytanlar
Günümüzde bazı Hristiyanlık temalı sanat eserleri yüzünden “melek” denilince akla genelde kanatlı güzel kızlar ya da minik çocuklar geliyor. Aslında bu Kutsal Kitaptaki ve Katolik Kilise Geleneğindeki gerçeklerden çok uzaktır. Zira melekler çok kudretli ve korkulası ruhlardır. Kutsal Kitap’ta ne zaman bir insana görünseler kişilerin dehşet ve huşu içinde yere yıkıldıklarını ve meleklerin “Korkma!” dediklerini görüyoruz. Kısacası melekler iş çıkışı kahve içmeyi teklif edeceğiniz türden güzel bayanlar ya da bulutlar arasında aşk okları atan küçük kanatlı bebekler değildirler. Melek Kelimesinin Anlamı İbranice מַלְאָךְ (“MÂL’AKh”) kelimesinin anlamı “haberci” ya da “ulak”tır. Kısacası aslında “melekler nedir?” diye sorduğumuz vakit Aziz Augustinus’un dediği gibi cevabı “ruhtur”, ancak yaptıkları iş “melekliktir”. Zira melekler bedensel ya da maddi bir varlığı olmayan tinsel varlıklardır. Meleklerin Görevleri Meleklerin insanlar ile karşılaştıklarında icra ettikleri ve kesin bildiğimiz görevleri, Tanrı ve insan arasında ulaklık yapmaktır. Melekler, Tanrı’nın insanlara isteklerini ve iradesini ilettiği kullarıdır. Tanrı’nın melekleri ne yaparlarsa yapsınlar Tanrı’nın isteği ile yaparlar. Tanrı’nın isteği ve iradesi dışında hiçbir şey yapmazlar. Daha sonra değineceğim “düşmüş melekler” için durum biraz farklıdır, fakat onlar dahi Tanrı’nın izni olmadan bir şey yapamazlar. Kutsal Kitapta meleklerin peygamberlerle konuştuğunu görürüz. Burada kullanılan İbranice kelime aslında “ile konuştu” değil “-den konuştu ”dur, yani melek peygamberin “içinden” konuşur. Yine Kutsal Kitapta bazı zamanlarda ise meleklerin Rab’bin isteği ile ulusları koruduğunu veya koca bir orduyu ya da topluluğu öldürdüğünü görürüz. Kilise Babaları fiziksel dünyada Tanrı’nın yasalarının uygulayıcılarının melekler olduğu konusunda hemfikirdir. Kutsal Kitapta ağaçların üstündeki rüzgar (göksel ordunun ilerlemesi) ya da suyun çalkalanması (şifalı havuzda bekleyen adam) örneklerinde görebileceğimiz gibi bazı fiziksel doğa olaylarının da arkasında melekler olduğu iması vardır. Buna karşın evrendeki tüm düzen ve düzenin değişimi Tanrı’nın isteği ile olur ve melekler birer araç olarak kullanılırlar. Mesaj iletmek ve ulaklık aslında daha sonra değineceğimiz meleklerin hiyerarşisinde en alttaki meleklerin işidir. Üst sınıfların çok daha ulvi görevleri vardır. Koruyucu Melek Koruyucu Melekler Meleklerin bir başka görevi ise imanlı şahısların manevi ve fiziksel olarak korunmasıdır. Aziz Jerome’un söylediğine göre Tanrı gözünde kendi benzerliğinde yarattığı insan ruhunun haysiyeti o kadar yüksektir ki, her bir ruhun kendi meleği var olmalıdır. Meleklerin insanlara koruyucu olarak atanması Katolikler için bir iman esasıdır. Her bir kişiye özel koruyucu bir melek olması ise bir iman esası değildir. Fakat Kilise Doktorları tarafından sunulan güçlü savlar bu öğretiyi reddetmeyi zorlaştırır. Melekler sadece koruyucumuz değil aynı zamanda şefaatçilerimizdir. Aziz Ambrose: “Koruyucumuz olan meleklere dua etmemiz gerektiğini” söyler. Fakat meleklere kesinlikle tapınmamalıyız çünkü tapınma sadece Tanrıya yapılmalıdır. Meleklerin Hiyerarşisi Meryem Ana’nın Göğe alınışı ve Meleklerin Hiyerarşisi Melekler arasında hiyerarşi vardır. Kutsal Kitaptan anladığımız kadarıyla 9 farklı sınıf melek vardır. Bu dokuz sınıf kendi içinde aynı insanlarda olduğu gibi üst, alt ve orta olmak üzere üç hiyerarşik sınıfa (ya da daha yaygın kullanımıyla “koroya”) ayrılırlar. Burada bir yanlış anlamanın önüne geçmeliyim. Aslında melekler “ruh” oldukları ve madde olmadıkları için hepsi Tanrı tarafından tek tek ve ayrı ayrı yaratılmışlardır ve hiç biri bir diğeri ile “aynı tür” değildir. Benzerlikleri ya da akrabalıkları, türdaşlıkları yoktur. Kutsal Kitaptan adını bildiğimiz 9 melek sınıfı ise şunlardır: Seraflar (Yşa 6:2), Keruvlar (Yar 3:24; Çık 25:18; Mez 18:10; Hez 10:1-22; İbr 9:5), Tahtlar (Kol 1:16), Egemenlikler (Kol 1:16; Ef 1:21; 1 Pe 3:22), Güçler (Kol 1:16; Ef 1:21; Rom 8:38; 1 Pt 3:22), Prenslikler (Kol 1:16; Ef 1:21; Rom 8:38), Erdemler (Ef 1:21, Kol 1:16), Başmelekler (1 Se 4:16; Yah 9), ve Melekler (Rom 8:38; 1 Pe 3:22). Birinci Hiyerarşik Sınıf: Dionysius’un dediği gibi “Tanrı’nın antresine yerleştirilmiş gibi olan” bu hiyerarşik sınıf, ilk evrensel töz olan Tanrıya yakınlık derecesinde birinci sıradadırlar. Bu yüzden bilginin deneyimlenmesi olarak Tanrıya en yakın konumdadırlar. Bu melekler tüm yaratılışa Tanrı’nın yüceliğini vurgulamakla sorumludurlar ve ona durmaksızın tapınırlar. Bu üst sınıf içindeki melek çeşitleri şunlardır: Seraflar : Meleklerin en üst sınıfıdır. Serafların tam çevirisi “yananlar”dır çünkü Tanrı sevgisi ile yanarlar, fakat seraf kelimesi İbranice Kutsal Kitapta “yılan” kelimesi ile eş anlamlı kullanılır. Buradan Yaratılış kitabında cennet bahçesine girerek Hava’yı günaha sokan yılanın , yani İblis’in bir seraf olduğunu çıkarabiliriz, ancak İblis’in bir keruv olduğu konusunda da görüşler vardır. Seraflar Tanrı’nın tahtının etrafında sürekli olarak onu överek tapınırlar, Kutsal Ayin’de söylediğimiz “Kutsal, Kutsal, Kutsal” ilahisi onlardan gelir. Yeşeya peygamberin görümünde ikisi yüzlerini, ikisi ayaklarını kapatan ve ikisiyle de uçtukları altı kanata sahip, alevler içinde varlıklar olarak tasvir edilirler. İman ve saflık olarak Tanrıya en yakın melekler bunlardır, durmadan Rab’be tapınırlar. Bazı teologlar serafların Tanrı’ya olan yüce sevgileri yüzünden, İblis’in bir seraf olmadığını söyler ve Tanrısal Bilgiye tüm doluluğuyla sahip olan keruvların en yücesi olduğunu düşünürler. Keruvlar : Hezekiel peygamberin görümünde keruvların dört yüzü vardır: insan, boğa, aslan ve kartal. Daha sonra bunlar dört İncil yazarını temsil eder şekilde sembolleşmiştir. Adem ile Havva’nın atıldığı cennet bahçesinde bulunan Yaşam Ağacını ve Tanrı’nın tahtını keruvlar korur. Aziz Aqinoslu Thomas Hezekiel 28. Bölüme dayanarak İblis’in en üstün Keruv olabileceğini söyler. Tanrıya bilgi olarak en yakın melekler bu sınıftandır, Kutsal Tanrısal bilgi bu meleklerden alt sınıftaki meleklere doğru akar. Tanrısal bilgi Tanrı Sözüdür, yani “kılıçtır” dolayısıyla bu melekler savaşçı yönleriyle öne çıkarlar. Tahtlar : Tahtlar, İhtiyarlar ya da Ofanlar olarak adlandırılırlar. Aziz Pavlus’un Kolesililer’e mektubunda [1:16] bahsettiği göksel varlıklardır. Tanrı’nın adaletinin ve otoritesinin simgesidirler ve bu adaletin yaradılışta vukuu etmesinde aracı olurlar. Peygamberin görümüne bakarsak ofanlar (İbranice:Ofanim, Daniel 7:9’da ki “tekerler”), diğer göksel varlıklarla kıyaslandığında bile oldukça garip bir şekilde görünmüşlerdir. Zümrüt renginde, iç içe geçmiş, kenarları yüzlerce gözle kaplı “tekerler” olarak tasvir edilirler. Ofanların keruvlarla aralarında bir bağ vardır. Keruvlarla birlikte hareket ederler ve canlı varlıklar olan keruvların ruhu tekerlerin içindedir. Aziz Gregory’e göre “Tahtlar Tanrı’nın yargısını yerine getirme yoludur”. Alt hiyerarşik sınıftaki meleklerin Tanrı’ya ulaşma yolları tahtlardır. İkinci Hiyerarşik Sınıf: İkinci hiyerarşik sınıf yaratılmış evrensel nedenlere bağlı olduklarından bilgi deneyiminde ikinci sıradadırlar. Bu sınıftaki meleklerin genel görevi yaratılmış evrenin kanunlarına hükmetmek ve düzene koymaktır. Bu orta sınıftaki melek çeşitleri şunlardır: Egemenlikler : Egemenlikler düşük düzeydeki diğer meleklerin görevlerinin tanzim ederler. Bu melek efendilerinin kendilerini insanlara göstermeleri çok az rastlanan bir durumdur. Ayrıca ulusların üstünde hüküm sürerler. Egemenlikler genelde dini sanatta klasik melek tasvirleri gibi çift kanatlı ilahi güzellikte insanlar olarak tasvir edilirler ama diğerlerinden farklı olarak asalarının başına ya da kılıçlarının kabzalarına bağlı ışık küreleri olur. Güçler : Güçlerin temel görevi, kozmosun düzen içinde işlemesi adına göksel cisimlerin hareketini düzenlemek ve doğayı idare etmektir. Yağmurun yağmasından, dünyanın güneşin etrafında dönmesine ve tüm galaksilerin hareketlerine varana kadar her doğa olayından bu melekler sorumludur. Prenslikler : Prenslikler güç ve otorite de Erdemler ile iş birliği içinde görünürler. Prenslikler vicdanın taşıyıcıları ve tarihin koruyucularıdırlar. Ayrıca Tanrı’ya tamamen sadık savaşçı meleklerdir. Bazı teologlar hiç bir Prensliğin lütuftan düşmediğini iddia ederler ama diğer bir teori ise İblis’in Prensliklerin başı olduğunu söyler (Efesliler 6:12). Adlarından da anlaşılacağı üzere gücün ve kudretin insanlara dağıtımından sorumludurlar. Üçüncü Hiyerarşik Sınıf: Üçüncü hiyerarşik sınıf kendi nedenlerine bağlı olduklarından bilgi deneyiminde hiyerarşide son sıradadırlar. Günlük insan hayatına en yakın ve tarih boyunca insanoğlunun karşısına en çok çıkan melekler bu sınıftandır. Bu alt sınıftaki melek çeşitleri şunlardır: Erdemler : Erdemler güç ve otorite de Prenslikler ile iş birliği içinde görünürler. İkona ve resimlerde taç giyer ve asa taşır şekilde tasvir edilirler. Görevlerinin Egemenlikler tarafından verilen görevleri yerine getirmek ve maddi dünyaya Tanrı’nın kutsamasını iletmek olduğu söylenir. İnsan topluluklarını gözetirler. Dünya aleminin eğitmenleri ve koruyucularıdırlar. Düşüncesel dünyaya bağlantılı varlıklar olarak insanlara sanat ve bilim konusunda ilham verirler. Başmelekler : Başmelekler insanlara en önemli anlarda görünüp onlara Tanrısal planı iletir ve Tanrı’nın dünyadaki yargılarını yerine getirirler. Bunlardan sadece üçünün adını biliriz: Mikael, Gabriel, Rafael. Genel olarak bir alt sınıf olan melekleri yönetirler. Melekler : Genel melek tanımından ayrı olarak hiyerarşik düzenin altında bulunan bu Melekler aslında insanlarla ve dünyevi meselelerle en çok içli dışlı olan melek sınıfıdır. Ayrıca koruyucu meleklerimizde bu sınıftaki meleklerdendir ancak gerekli olduğunda daha üst düzey meleklerden yardım alabilirler. Örneğin İblis’e karşı verilen kişisel bir savaşta koruyucu meleğinizin yardımına tüm meleklerin prensi olan Başmelek Mikael koşabilir. Aslında bu Göksel varlıkların hepsine toptan melek yani “ulak” denmesinin nedeni, insanların karşılaştığı hemen her meleğin genel olarak ulaklık göreviyle yükümlü bu en alt sınıftan olmasıdır. Meleklerin Doğası: Melekler ruhtur ve sadece ruhtur demiştik. Bu yüzden zamana bağlı oluş şekilleri bizde (maddeden oluşan varlıklarda) olduğu gibi değildir. Örneğin insanlar “öğrenirler”. Bugün bir konu hakkındaki düşünceleriniz, yarın öğrendiğiniz yeni olgular ve deneyimleriniz yüzünden değişebilir. Meleklerde bu böyle değildir. Melekler yaratıldıkları anda bilmeleri gereken her şeyi tamamen bilirler. Tanrı onları böyle yaratmıştır. Mesela adalet kavramını bir insan önce bir haksızlıkla karşılaştıktan sonra adaletin yerine gelmesi ile öğrenirken bir melek bunları hiç deneyimlemeye gerek duymadan yaratıldığı esnada bilir. Bilginin boyutu hiyerarşik düzlemde yükseldikçe yani Tanrı’ya yakınlaştıkça artar. Bilgi üst düzey meleklerden alt düzeye doğru eksilerek akar. Meleklerin kanatlı olarak tasvir edilmelerinin bir kaç nedeni vardır. Bu nedenleri belirtmek gerekirse: -Peygamberlerin görümlerinde Keruvları ve Serafları o şekilde görmeleri, -Meleklerin Tanrı katından yani Göksel Krallıktan geldiklerini belirtmek ve düşünce hızında hareket edecek kadar hızlı olduklarını vurgulamak, -Rabbin isteklerini yerine getirmek adına her zaman hazır olduklarını göstermek için kanatlı olarak tasvir edilirler. Aslında maddi bir varlığı olmayan bu tinsel varlıkların bir vücudu ya da kanadı yoktur, peygamberlerin görümlerinde karmaşık varoluşlarını ve ilahi kudretlerini onlara bu şekilde göstermişlerdir. İnsan bedeni almış şekilde görünmelerine gelirsek bu sadece görüntüden ibarettir ve dünyevi meselelere karışmaları gerektiğinde yaparlar. Düşmüş Melekler Melekler de insanlar gibi iyi olarak yaratılmıştır ve hür iradeleri vardır. İlk yaratıldıkları anda bizden farklı olarak Tanrı’nın planına baktılar ve tek bir seçim yaptılar. Çünkü önceden de söylediğim gibi melekler doğaları gereği bildiklerini tam bilirler. Tam bildikleri için kararları kesindir ve değişmez. Bu yüzden isyan edip düşen bir melek kesin olarak cehennemlik olur zira bu konudaki fikri değişmez ve tövbe etmez, doğaları böyledir. Aynı şekilde Tanrıyı seçen ışığın melekleri de günaha düşmezler çünkü seçimleri kesindir. Başmelek Mikhael ile Lucifer Tanrı’nın planını; yani bu maddi dünyanın yaratılacağını ve bu dünya içinde diğer hayvanlar gibi maddeden oluşan ama aynı melekler gibi bir ruh sahibi de olan insanın yaratılacağını ve Tanrı’nın insan olarak bizimle akraba olup bizleri meleklerin bile üstüne taşıyacağını duyduklarında meleklerin en ihtişamlısı Lucifer (Işık Taşıyan) kibire düştü ve “Non Servum!” yani “Hizmet etmeyeceğim!” diyerek isyan etti. En üst düzeydeki (Seçilmiş Keruv ya da Seraf) bu melekten yankılanan büyük isyan tüm meleklere ulaştı ve meleklerin en alt kademelerinde bulunan bir başmelekten savaş narası yükseldi: “MİKHA-EL!” (“Kim Tanrı gibi olabilir ki!”). Bu melek daha sonra bu savaş narası ile anılacak olan Başmelek Mikael idi ve büyük bir ihtimalle ilk azizdi. Çünkü kibirlenerek hizmet etmeyi reddeden ve Tanrı gibi olmak isteyen Lucifer’a uymadı ve Tanrı’ya koşulsuz hizmet etmeyi seçerek göksel savaşı başlattı. Vahiy kitabının bir yorumuna göre meleklerin üçte biri Lucifer’a (yani İblise) katıldı ve göksel savaşın sonucunda yeryüzüne atıldı. Bu olaydan sonra yedi başmelekten biri olan Mikhael serafların ve tüm Göksel Ordu’nun komutanı ve prensi sayıldı. Burada da 8. Derecede bir meleği alıp tüm meleklerin başına konulmasından Tanrı’nın güçsüz olanı imanı ve kendisinden aldığı lütuf sayesinde nasıl yücelttiğini görüyoruz. Zaten kurtuluş tarihi boyunca “birincilerin sonuncu” ve “sonuncuların birinci” olduğunu göreceğiz. Şeytanlar Tanrı planına karşı koymak için ve Tanrı gibi olabilmek için o günden beri uğraşıyorlar. Kutsal Kitabın da söylediği gibi “o eski ejder” tüm öfkesi, kudreti ve nefretiyle yeryüzüne düştü. İblis’in ilk işi yaratılışlarından kısa bir süre sonra Adem ve Havva’yı yoldan çıkarmak oldu. Mesih İsa gelene kadar insanlara “tanrılar” olarak kendilerini kabul ettirip putperest toplumlar tarafından tapınıldılar. Mesih’den sonra güçleri kırıldı ve şu anda da kendilerine tapınılmasa bile insanoğlunu Tanrı’dan başka her şeye taptırabilmek için uğraşıyorlar (örn. para, şöhret, kendi egosu, vs.). Düşmüş melekler kudret ve akıl olarak melek doğalarını korumaktadırlar. Ancak Tanrı ile olan yüz yüze bağlantıları olmadığı için evren ve insanlar hakkında ışığın melekleri kadar bilgileri yoktur. Bize zarar vermek ve sonunda cehennemlik edip orada bize sonsuza kadar sahip olmak için ellerinden geleni yaparlar ve onlardan ancak imanımızı güçlü tutarak ve Tanrı’nın lütfundan düşmeyecek bir hayat sürmeye çabalayarak korunabiliriz. İslam inancındaki “cinler” ile Hristiyanlıktaki düşmüş meleklerin aslında hiçbir alakası yoktur. Zira İslam dini “jinn” denilen, çölde yaşayan ve ateşten oluşan bu varlıkları, İslam öncesi Arap paganizminden almıştır ve Hristiyanlıktaki şeytan kavramıyla birleştirmiştir. İslam inancına göre cinler meleklerden tamamen farklı bir türdür. Bu yüzden İslam ilahiyatçıları genelde İblis’in melek mi cin mi olduğuna karar veremezler. Ve biz Gördüğünüz gibi kardeşlerim aslında meleklerin, tablolara ilahi bir olayın vukuu ettiğini göstermek adına resmedilmekten çok daha önemli görevleri vardır. Varlıkları bizim varlığımız ile iç içedir ve Tanrı planının ne kadar düzenli ve muazzam olduğunu gösterir. Işığın melekleri her zaman için bizim en yakın dostlarımız ve koruyucularımız iken düşmüş melekler ise mutlak ve en güçlü düşmanlarımızdır. Bu savaştaki silahlarımızı kuşanırken sakramentlerin ve sakramentallerin değeri çok büyüktür. Düşmüş meleklerin üzerimizdeki etkilerini ve korunma yollarını başka bir zaman ele alacağım. Günümüzde melekler nedense çok popüler olmaya başlamıştır ve kitapçılarda görebileceğiniz gibi haklarında birçok safsata içeren “New Age” kitapları çıkmıştır. Bu kitaplara göre meleklerle iletişim kurabilirmişiz ve kurmalıymışız. İşin açıkçası bu çok tehlikelidir. Çünkü ışığın melekleri Tanrı’dan emir almadıkça sizinle konuşmazlar ki bunu Kutsal Kitapta göreceğiniz üzere çok özel durumda ve çok özel görevleri olan insanlarla yaptılar. Dolayısı ile bu popüler inançlarda söylendiği gibi meleklerle irtibat kurmaya çalışırsanız büyük bir ihtimal bu irtibatı kurabilirsiniz ama karşınızdaki melek ışığın meleği olmayacaktır. Fakat Kutsal Kitabın da söylediği gibi sizi kandırmak için kendini ışığın meleği olarak gösterebilirler. Bu durumda hem bedeniniz hem de ruhunuz tehlikeye girer. Bu “new age” kitaplarından ve inançlarından uzak durun. Kısacası melekler; tamamen tinsel, resmedilenlerin aksine haşmetli ve heybetli, çok güçlü ve çok kutsaldırlar. Maddi dünya (hayvanlar, gezegenler, vs.) ile ruhsal dünya (Tanrı ve melekler) arasında insanın yerini ve Tanrı’nın beden almasının ehemmiyetini kavramamız açısından çok önemli bir yerleri vardır. İnsan haysiyetinin önemi ve kutsallığı Tanrı’nın beden alışında ve meleklerin hikayesinde gizlidir. Diğer bir yandan melekleri incelediğimizde, Tanrı’nın evrende iradesini yerine getirirken, hemen her zaman aracı olarak göksel ve yeryüzündeki kilisesinden bireyleri kullandığını anlıyoruz. Bu da biz Katoliklerin azizlere ve dolayısıyla meleklere dua etme konusundaki doktrinlerimizi destekler niteliktedir. Göksel yerlerde melekler ve azizler hep şefaatçiniz olsun,koruyucu meleğiniz sizi İblis’in ayartmalarından hep korusun. Selametle. Augustinus Demirbaş (2015) Not: Terminolojik açıdan Türkçe Kutsal Kitap çevirilerindeki “cin” kelimesini isabetli bulmuyorum. Düşmüş melekler için “cin” kelimesi yerine çoğul olarak da kullanılabilen “şeytan” kelimesinin kullanılmasını ve tüm şeytanların başı olan Lucifer için ise özel bir isim olan “İblis’in” kullanılması gerektiğini düşünüyorum. Bu hem Hristiyan Teolojisi hem de bu kelimeleri aldığımız İbranice ve Arapça dilleri ile daha uyumludur. Kaynakça : Kutsal Kitap (MÖ 16. yüzyıl – MS 1. yüzyıl) De Civitate Dei (Aziz Augustinus – 5. yüzyıl) De Doctrina Christiana (Aziz Augustinus – 5. yüzyıl) De Coelesti Hierarchia (Aziz Dionysius – 5. yüzyıl) Vaazlar (Aziz Büyük Gregory – 6. yüzyıl) Summa Theologiae (Aziz Aqinoslu Thomas – 1274) Veritasdei.. |
|
|