23.Haziran.2023 | #1 |
Çevrimiçi
~Sadness~ |
Eskici Babanın Dükkanı...
Eskici baba yoğun bir çalışmanın ardından dükkanının temizliğini yapmış, evine gitmek için hazırlanmıştı. Yağmur giderek hızlanmaktaydı. Kapının kilidini kapatırken, her yağmurlu günde olduğu gibi yine aynı düşünce kafasını kurcalamıştı. İşte yağmur yağıyordu, yerdeki tozlar çamur olacaktı. Ayakkabısı yırtık olanlar ve ayakkabısı olmayanlar çamurda mı yürüyecekti? Hep böyle düşünürdü yağmurlu havalarda. Yalnızca o muydu bunları düşünen. O kapatır kapıyı evine giderdi, dükkanda kalan ayakkabılar arasında neler olup biterdi bilmezdi.
Kırmızı ayakkabı bugün gelmişti. Nasıl da burnu havadaydı, yüksek topukların üzerinde diğerlerine bir bakışı vardı. Böyle kendini beğenmiş bir ayakkabı bu dükkana ilk kez geliyordu. Öteki ayakkabılar fark ettiler bu bakışı, bakışlar çakıştı bir anda ama yeni gelmişti, ne olursa olsun ustamızın nasibidir diyerek ses çıkarmadılar. Fakat o bütün kırıcılığıyla: “ Sizler burada uzun zamandır dura dura yaşlanmışsınız. Sahipleriniz tarafından unutuldunuz herhalde “ diyerek kapı kapanır kapanmaz söze başlamıştı. Diğer ayakkabılar, ona bu davranışından ötürü kızmamışlardı ama kırmızı ayakkabıya bir hoş geldin diyemedikleri için üzülmüşlerdi. Beyaz ayakkabı en eski gelenlerdendi. Şimdi söz sırası ondaydı: “ Her birimiz buraya onarılmaya gelirken şu gün alınacağız diye biliriz, fakat sahibimiz bizi neden almadı bunu düşünmek gerek. Seni buraya getiren zengin birisi. Yarın alınacaksın diye bu şekilde konuşup karşındakileri kırmana gerek yok. Bizi bırakanlar vefasızlıklarından dolayı almamazlık etmediler. Unutuluşumuz durumları iyi olmadığından. Biz burada kaldığımıza değil, şu yağmurda ne giyeceklerini düşündüğümüzden üzülürüz. Sen kırmızı ayakkabı şunu bil ki sahibinin zenginliği hiçbir anlam taşımaz. Yarın alınsan bile bir gün gelir, bu güzelliğin gelir geçer. Bir kenara bırakılırsın yerine yenisi alınır. Bundan dolayı böbürlenmene gerek yoktur. Bir de alınmaz burada kalırsan, vefasızlık seni kahreder. O zaman bizlerin yüzüne nasıl bakarsın? “ Bir an rafta duran kırmızı ayakkabının başı döndü, söylenenler ona yaptığının doğru olmadığını ne güzel anlatmıştı. Kendini toparlayıp özür dilemek istiyordu ama başının dönmesi durmadı, iki yana yüksek topukların üzerinde sallandı ve düşmeye başladı. Tam burun üstü yere çakılacaktı ki, alt rafta duran ayakkabılardan birisi onu tuttu. Kurtulduğuna mı yoksa böyle can dostlarla birlikte olduğuna mı sevineceğini bilemez bir durumda hepsine teşekkür ediyor, yarın alınmasın diye dua ediyordu. Ne güzel şeyler öğrenmişti bu güne kadar bilmediği ne güzellikler varmış meğer, dostluğu öğrenmişti. Kötü davranmasına karşılık iyi davranış görmüştü. Ona yardımcı olan dostluk, arkadaşlık ve iyilik bildiklerine dahil olmuş, gereksiz bilgilerin silinmesini sağlamıştı. |
|
|